Tarım ve Dış Ticaretimiz
Dünyada 7 mevsim çeşidinin görüldüğü en şanslı coğrafi bölgede bulunan, 3 tarafı denizler ile kaplı, tarımsal üretim için çok geniş topraklara sahip olan, küçük ve büyük baş hayvancılık için ideal dağlık alanlara sahip iken neden ithal eder durumdayız?
Çünkü tarımda akılcı ve doğru politikalarımız yok. Mevcutta uygulanan politikalar doğru olsaydı rakamların dili bize bunu gösterirdi. Bu yazıda kullanacağım rakamların çoğu 2016 yılına ait istatistikî veriler, çoğunluğu TUİK ve Dünya Gıda örgütü verileri.
Şöyle anlatmaya başlayalım; zeytinyağı ihtiyacınız var ve tonunu 3.200 $’dan ithal ediyorsunuz! Sizin üretme şansınız var mı? Var tabi ki. Ege ve Güneydoğu da çok bereketli zeytin ağaçları yetişiyor. Fakat siz bu ağaçları kesip altından mermer çıkartıp ve bir defalığına 500-600 $ sattığınızda aklınızla dalga geçmeyi peşinen kabul etmiş olmalısınız. Biz Türkiye olarak aynen bunu yapıyoruz. Üstelik 3.200 $’lık ürünü her yıl almak mümkün iken biz bir defalık ve daha ucuz bir ürün tercih ediyoruz.
Dünya üzerinde yaptığımız her şey hatta sadece dünya üzeri değil Mars yüzeyinde de olsun fark etmez,( biliyorsunuz çağın dâhisi Elon Musk Spase X ile önce Tesla aracı gönderdi şimdi de insanlı sefer hazırlığı yapıyor ) bilime, mantığa ve akla yakın olmak zorunda. Bunun illa sanayi olması şart değil, teknoloji olması şart değil. Tarım olduğunda da bilimin ve aklın peşinden gitmek gerek.
Eğer bilimin ve aklın peşinden gitmezseniz geride kalırsınız, kaybedersiniz ve başkası da gelip sizi geçer. Bundan dolayı fakir kalırsınız, yoksul kalırsınız. Köylünüzde yoksul kalır, sizde kaliteli ve uygun fiyatla, sağlıklı gıda ürünlerine ulaşamazsınız. Bilim ve akıl her yerde bize eşlik etmeli bu bir zorunluluk artık.
Bilim ve aklın tarımdaki yeri nedir peki?
Tarım aslında bir ekonomik faaliyet, bir tarımsal faaliyet sonucunda bir ekonomik getiri elde edersiniz. Sadece geçimlik tarım dediğimiz yani insanların sadece karnını doyurmasına yönelik bir çiftçilik artık bir çiftçilik değildir. Artık o dönemlerin üzerinden bin yıllar geçti, geçti geçmesine ama biz hala oraya takılıp duruyoruz.
Bilim ve teknoloji; mevcut toprak alanımızdan, maksimum verimi nasıl elde edebiliriz diye kafa yoruyor. Tabi bunu sağlarken de çevreye minimum zarar ile hatta zarar vermeden dönüştürmek suretiyle tarım yapmak nasıl mümkün, nasıl yapabiliriz diye yol ve yöntem sunar.
Peki, ne demek bu; sürdürülebilir tarım yapmamız gerek. Bunu nasıl yapacağız. Bilimin ve teknolojinin imkân verdiği her türlü yolu araştırıp, bulup bunu kullanarak yapacağız.
Bilimin ve aklın peşinden gitmediğimizde ne olur bunun cevabını rakamlarda arayacağız. Gösterelim. Kaynak TUİK (Türkiye İstatistik Kurumu)
ÜRETİCİ SATIŞ: TÜKETİCİ ALIŞ
- DOLMA BİBER 137 * DOLMA BİBER 667
- SALATALIK 112 * SALATALIK 518
- SİVRİ BİBER 155 * SİVRİ BİBER 676
- TAZE SOĞAN 219 * TAZE SOĞAN 909
- DOMATES 125 * DOMATES 270
- HAVUÇ 69 * HAVUÇ 208
Bu rakamlardan anladığımız üretici kazanmıyor, pazardan manavdan aldığımızda fazla para verdik diye itiraz ederiz bazen ama bu para üreticiye gitmiyor. Böyle olunca da üretim düşüyor. Çiftçi üretim yapmayı bırakıyor. Üretimdeki azalış rakamları da şöyle…
Bin Ton 2002 Bin Ton 2016 Milyon Ton 2002 Milyon Ton 2016
- NOHUT 650 NOHUT 455 * Pamuk 2,5 Pamuk 2,1
- MERCİMEK 500 K. MERCİMEK 345 * Patates 5,2 Patates 4,7
- MERCİMEK 65 Y. MERCİMEK 20 * Buğday 19,5 Buğday 20,6 +
- FASÜLYE 250 K. FASÜLYE 235
Not: 2002 Nüfus 69 Milyon iken 2016 da 79 Milyona yükseldi bugün ise 82 Milyon.
Türkiye’de birkaç kalem dışında ki onları da göreceğiz, çoğu tarımsal üretim alanında ciddi gerileme söz konusu. Buğdayı biraz daha detaylı ele alacağız,
Peki, hiç mi iyi bir şey yok diye sorduğunuzu duyar gibiyim, üretimi artan ve moralimizi yükseltecek bir şey yok mu, derseniz elbette ki var. Bazı alanlarda iyi planlama yapmışız, iyi organize olmuşuz!
Bin Ton 2002 Bin Ton 2016
- ÇELTİK 360 * ÇELTİK 920
- AYÇİÇEĞİ 850 * AYÇİÇEĞİ 690
- MISIR 100 * MISIR 6.400
Görüldüğü gibi 2 hatta 3 kat artan üretim kalemlerimiz var bunu yapabildiysek doğru planlama ile akıl ve bilim ile diğer alanlarda da yapabiliriz.
Türkiye buğdayın ana vatanıdır ama bugün baktığımızda ise 2 ile 5 milyon ton aralığında değişen miktarlarda ve 1 -1,5 milyar dolarda döviz ödeyerek anavatanı olduğu buğdayı, Rusya’dan alıyoruz. İthalatımızın %70 e yakınını Rusya’dan alıyoruz.
Buğdayın ekim alanlarının 17 milyon dönüm küçüldüğü ve toplamda da tarım alanlarının 30 milyon dönüm küçüldüğünü görüyoruz. Peki, nerden öğreniyoruz bunu? TUİK’ten öğreniyoruz bunları. Bu kadar toprakta az değil ha, neredeyse Belçika kadar bir alan, hatalı tarım politikaları yüzünden ekilemiyor ya da ekilmiyor.
Son dönemde baya gündem olmuştu. Rusya ile domates krizini hatırlıyorsunuz hoş hala tam olarak çözülmüş değil, ama geçen senenin konusu idi. Çok tartışıldı. Aldı mı, alacak mı? Diye.
Bakın bu tablo Türkiye ile Rusya arasındaki tarımsal ürün dış ticaret rakamları.
Aslında ihraç ettiğimizden çok daha fazlasını alıyoruz Rusya’dan. Biz domates derken Rusya bize Buğday satıyor, Rusya biz Ayçiçeği satıyor. Şimdi de et geliyor.
Tarımsal ürün Dış Ticareti; Biz kendimizi çok büyük bir tarım ülkesi olarak görüyoruz. Bize denk geldi arkadaşlar lisede okurken de öğretiyorlardı Türkiye kendi kendine yeten dünyada 7 ender ülkeden biridir diye. Ne var ki bugüne ilişkin veriler bunun artık böyle olmadığını söylüyor. Tarımı sadece gıda ürünleri, mamul ürünler olarak düşünmeyelim bir de tarımsal ham maddeler var.
Son 15 yılda aldığımızdan sadece 5 milyar dolarlık fazla ürün sattık. Peki, nereye ne kadar para verdik. Tarım ithalatımıza 2003-2016 arasında verdiğimiz para ki bu rakamlar petrol ve enerjiden sonraki en yüksek 2. Kalem ithalatımız.
- YAĞ VE YAĞLI TOHUM 35,7
- HUBUBAT 17,5
- PAMUK 17,4
- BUĞDAY 11,8
- KÜSPE 4,9
Nasıl oluyor neden oluyor epey araştırmaya ve incelemeye değer bir konu değil mi?
Geçenlerde bir haber vardı denk geleniniz var mı bilmiyorum ama çok ilginçti. Haber Çorum’dan. Leblebisi meşhurdur biliyorsunuz, haber şöyle Çorum leblebisi için Kanada’dan nohut ithal edilmiş onu Çorum’da kavurup “meşhur Çorum leblebisi” olarak piyasaya arz etmişiz.
Kurak alanlarda Toprak Mahsulleri Ofisi alım garantisi de vererek nohut ve mercimek tarımı yapılıyordu. Bakın halen kayıtlarda kalmış önemli bir bilgi biz önemli bir mercimek üreticisi olarak biliniriz ki bu 1980’li yıllardan kalan Özal’ın politikalarına borçlu olduğumuz bir durum. Yani üreticiye üret sen kardeşim, pazarlama sorunu yaşamayacaksın, garantisini verdiğiniz vakit çiftçi büyük bir üretim şevkine ve enerjisine sahip oluyor ve üretiyordu. Nohutta aynı şekilde üretilirdi ve bu ürünler TMO üzerinden tüm dünyaya pazarlanırdı. Fakat 1990’lı yılların başından itibaren destekleme alımlarına son verilmesi ile gerileye gerileye bugün artık Türkiye menşeli mercimeği veya nohutu marketlerde, raflarda bulmak imkânsızlaştı.
Nereden ne alıyoruz?
- NOHUT: MEKSİKA, KANADA, HİNDİSTAN
- KURU FASÜLYE : KIRGISİZTAN, ARJANTİN, MISIR
- KIRMIZI ET: BREZİLYA, FRANSA, ALMANYA, BOSNA HERSEK
- YEŞİL MERCİMEK: KANADA, HİNDİSTAN
- BEZELYE: ABD, UKRAYNA
- BUĞDAY: RUSYA, FRANSA
SAMAN ithal ediyoruz arkadaşlar. Samanı nasıl hesaplayamadık acayip bir konu. Tarihimizde 2 defa oldu bu ilki 2012’de yapıldı. 2012 önemli bir dönemdi zira 2007-2008’de ciddi bir kuraklı söz konusu olmuştu. Bu kuraklıktan sonra önce sütte sonra kırmızı ette ciddi bir kriz çıktı. Bu krizden çıkmak için bir yandan hemen ithalata yöneldi, bir yandan da yeni yatırımcıya 0 faizle veya çok düşük faizle kredi vererek birçok işletmenin, çiftliğin kurulmasını sağladı. Bu çiftliklerin ihtiyacı olan damızlık hayvanlarda ithalatla karşılandığı için verilen desteklerde büyük oranda ithalata gitti. Ama bir şey atlandı…
Zaten çok ciddi bir yem krizi varken bu ithalatla artan ve artacak olan ihtiyaç düşünülmedi, hesaplanmadı. Sadece kaba yemde Türkiye’nin 72-73 milyon ton ihtiyacı varken üretimi 58-59 milyon ton. Yani zaten 15 milyon ton eksiği varken yeni çiftlikler ile artan ihtiyaç, yem krizini doğurdu.
Nereye vardık yine aklı ve bilimi ortaya koymadık. Yönetim kurulu başkanımız Sn. Nejdet Külünk Beyin bir sözü var PÖKU (Yani Planla, planlarken Önlem al, önlem alsan da sen yine de Kontrol et, ve Uygula) 0 faizi duyan ve desteği alan çiftlik kurdu ama bu kurulan çiftlikler, tarımı ve hayvancılığı bilmedikleri için bir dedikodu çıktığında ör. Bu sene saman az olacak diye. Planlama yok ne kadar ihtiyaç var bilmiyor, bir hayvan ne kadar samana, yeme ihtiyaç duyar bilmiyor ama lazım olur diye piyasadan fazlaca saman alıyor ve stokluyor. Bazen alım yapılan yerlerde şöyle söyleyenler vardı, çiftliklerde ottan anlayan pek kimse de yok. Yonca diye başka bir ot göndersen anlayacak kimse yok, gelen farklı otu verecek hayvanlara, bu tip çiftlikler var. İşte bu bilinçsizlikle Türkiye’de bir saman krizi çıktı.
Aslında sap saman gibi ürünlerin ithalatı yasaktı. İhtiyaç olduğunda Bakanlar Kurulu Kararı ile yasak kalktı ve ithal edildi. 2012 den sonra geçen sene 2017 de yine gündeme geldi, bu sefer önceki kriz gibi bir kuraklıkta söz konusu değildi. Peki, saman ithalatını haklı çıkartacak bir sebep yokken ne oldu? Saman ve yem ihtiyacını büyük oranda karşılayan doğu, güney doğu ve çukur ova’daki üreticiler; dane bakımından verimi daha yüksek ama sap bakımından daha kısa olan bir tohum çeşidine yöneliyor ve işin kötüsü de Tarım Bakanlığı dâhil kimse bunu fark etmiyor. Bu tohumun kullanılması ile sap saman kıtlığı olacağını hesaplayamıyor, önlem almıyor, tahmin etmiyor, ön görmüyor.
Tarım alanındaki çalışmalar birbirinde çok kopuk yapılıyor. Planlamadan uzak yapılıyor.
Samanın az olacağını gören bazı stokçular, piyasadan ciddi miktarda samanı topluyor ve bekliyor. Ta ki kış aylarında ihtiyaç ortaya çıktığında daha yüksek fiyatlardan satıyor. Bu problem ortaya çıktığında hemen kısa günün çözümü ithalata yöneliyoruz. Piyasayı iyi takip edip planlama yapılırsa buna gerek kalmaz. Geçen sene de Bulgaristan’dan geldi saman.
Tarım ithalatımız son 1 yıl.
Sığır ithalatında Avrupa 1. Si Dünya 2. Siyiz bu arada.
Sadece üretimde değil pazarlamada da çok başarılı bir programımız yok. Yani yine bilim ve akıldan uzakta çalışıyoruz. Bakın kuru kayısı ihraç satış fiyatlarına…
- FRANSA : 290 $/TON (hiç üretimi yok)
- ALMANYA : 001 $/TON ( “ “ )
- TÜRKİYE : 794 $/TON ( Dünyanın en büyük üreticisiyiz)
Dünyada kuru kayısı, kuru üzüm, fındık gibi ürünler söz konusu olduğunda en büyük üretici biziz. 1. Sıradayız. Buna rağmen ürettiğimizi en iyi fiyata satamıyoruz çünkü bu konuda da doğru düzgün bir politikamız yok. Bürokratımızdan Tarım bakanına kadar yurt dışında aktif bir pazarlama yapan, anlatan, proje üreten, verimli çalışmalar yapanlar yok maalesef.
Başta domatesi konuşmuştuk. Rusya ile yaşadığımız domates aslında sembolik bir ürün ama Rusya diyor ki benden buğday almazsan ben de senden domates almam. Biz ise hiçbir ürünümüzde bunu yapamıyoruz. Tekel olduğumuz fındıkta da yapamıyoruz. Biz ürettiğimiz ürünlerin, genel olarak tarımsal gücümüzün farkında değiliz. Temel sorunumuz tarıma gereken önemin verilmemesi.
Patates mi üreteceğiz otomobil mi paradoksunun bizi getirdiği yerdir burası. Bunu planlayabiliriz. Hem patates üreteceğiz ve en iyi fiyata satacağız, hem de sanayiden geri kalmayacağız ve otomobil ve yüksek teknolojik ürün de üreteceğiz.
Dünyada tarımı hal etmeden sanayileşmiş, gelişmiş, zenginleşmiş ve diğer alanlarda nitelikli ivme kazanmış tek bir ülke yok. Amerika, Japonya veya Almanya dâhil.
Neden ithal ediyoruz bu başlı başına bir sorun ama bunun bir bedeli de var. Günü geldiğinde bu bedel çok ağır olabilir Türkiye için.
Şöyle izah edeyim. Yurt dışından daha ucuza getirdiğinizi sandığınız ürün için içerideki üretici çiftçi bu ürünleri artık üretmiyor, diğer alternatif ürünlere yöneliyor bu üründe de aradığını bulamadığında bu sefer alanı terk edip üretimi bırakıyor. Kırsaldan şehirlere göç ediyor. Bu sefer ucuz diye üretmediğimiz ve dışarıdan aldığımız ürünler pahalılaşıyor. Bunu fark ettiğinde biz bunu daha ucuza üretiyorduk diyip tarlaya bahçeye döndüğünde bu ürünleri yetiştirecek insan bulamıyorsunuz.
Birçok ülke bunun acı sonuçlarını yaşadı. Dışarıdan un getirmek daha ucuz benim ülkemde yetiştirdiğim buğday daha pahalı diyen Kuzey Afrika ülkeleri Amerika’dan ucuz un almaya başladılar. Sonuç kendi ülkelerindeki buğday üretimi bitti. Ucuz olan un fiyatı da alternatif kalmadığında fiyatları yükselmeye başladı. Bunu görünce biz daha ucuza mal ediyorduk bu buğdayı deyip üretime geri dönmeye niyetlendiklerinde un yapacak buğday, buğday yetiştirecek çiftçi bulamadılar.
İşte dışarıdaki ucuzluğa kaçmak içerideki üretimi bitirir. Üretim bittiğinde de ucuz olan o ürün çok daha pahalıya almak zorunda kalmak istemiyorsak bunu akılla mantıkla bilimle planlamamız gerekiyor.
Dünyadaki en büyük tarım ihracatçıları… Milyar Dolar…
- ABD 101,4
- HOLLANDA 73,7
- ALMANYA 58,5
- DANİMARKA 15,4
- TÜRKİYE 14,3
Belki çoğumuz bu ülkeleri sanayi ülkeleri olarak biliriz. Ama bu ülkeler meğerse tarım ülkeleriymiş aynı zamanda. ABD, Hollanda ( ki Konya kadar bir yer), Almanya, Danimarka. Türkiye ise 21. sırada. Avrupa’nın en büyük toprağına sahip Rusya’dan sonra, 7 mevsim var. Peki, Türkiye’nin sorunu ne aslında?
Bu hafta mağdurlarından dolayı çok duydunuz ÇİTLİK BANK’ı hani insanları 1 milyar tl’dan fazla (eski para ile 1 katrilyon ) dolandırıp Uruguay’a kaçtı diye bir tosuncuk gösteriyorlar. Neden Uruguay’a kaçtı merak ediyorum acaba Uruguay’ın efsane cumhurbaşkanı Jose Mujica’yı duydu da merak sarıp ondan mı oraya gitti diye?
Bir cumhurbaşkanı düşünün evi yok, sarayda oturmuyor. Köyde eşine ait bir evde yaşıyor. Kendi suyunu köyün kuyusundan kendisi alıyor, maaşının %90’ını yoksullara bağışlıyor %10’u ile geçiniyor. Makam uçağını bırakın makam arabası kullanmıyor, Türkiye’ye geldi tarifeli ve aktarmalı Uçak seferiyle. 87 model bir vos vos’u vardı ona biniyor. Koruması yok, banka hesabı kredi kartı yok, topal bir köpeği var. “siyaset, para biriktirmek için değildir, halk olmaktır” diyordu. BM de konuşma yaptı, “kalıcı olan aşk, dostluk, dayanışma ve ailedir, belirleyici olan bunlar olmalıdır, tüketim değil” dedi. BM’de ha! Öyle dünyanın yüzüne dümdük dedi bunları. Görev süresi bitti emekli oldu aynı yaşantısına devam etti. Bu adamı neden Cumhurbaşkanı seçti Uruguay halkı biliyor musunuz? Bu bahsettiğim özelliklerinden dolayı mı? Hayır, tabi ki.
Cumhurbaşkanı olmadan önce “Tarım” Bakanıydı. Akılcı ve halkçı politikalarla 5 yıl gibi kısa bir sürede Uruguay topraklarının %90’ını tarım yapılabilir hale getirdi.
Ülkesini buğday, pirinç, mısır, arpa, yulaf deposu haline getirdi.
Canlı hayvan varlığını, sığır, koyun, domuz, kümes, toplamda 45 milyona çıkardı. (az değil ha kendi nüfusu 4 milyona yakın.)
Süt ürünleri sektörünü, 5 katına büyüttü.
Topraktan elde edilen kazancın ve ürünün bir kısmını denize döktü, ne için ne oldu biliyor musunuz? Balıkçılık patladı. 3 kat büyüdü verim.
Tarım ve hayvancılık sayesinde işsizlik azaldı, kişi başına düşen milli gelir arttı (15-16 bin Dolarlarda), maaşlar arttı, köyden kente göçü durdurdu.
Bizde buradan sığır inek ithal ediyoruz.
Yaşam tarzı ile elbette örnek biri ama asıl onu cumhurbaşkanı yapan seçilmesini sağlayan bu tarımsal politikalardı.
Türkiye büyük bir ülke kıraç koru alan çok ama tarım için verimli alan da çok. Potansiyeli iyi planlama ile ortaya çıkarıldığında değil 80 milyonu 180 milyonu 10 sene 20 sene 50 sene rahat doyuracak olanaklar var. Bu sadece bize değil etrafımızda ki çöllerden oluşan ülkelere de yeter. Komşu ülkeleri de doyurabilmek mümkün bu zengin topraklarla.
Doğru planlamadığımız da mecburen ithalata sarılıyoruz.
Ne yapmamız gerekiyor? Havza bazlı bir üretim planlaması ile yol alabiliriz. Hangi bölgenin, hangi ürünleri yetiştirmesinin planlanması çok mu zor bir iş.
Modern tarım teknolojilerini, yeniliklerini kullanarak verimliliği arttırabiliriz. Bunun için var olan teknolojileri kullanmanın yanı sıra, AR-GE ile kendi sorunlarımıza kendi çözümlerimizi bulabileceğimiz mekanizmalar oluşturmalıyız.
Bilimsel veriler ile üretim planlamaları yapmamız gerekiyor; duygusal, politik, şahsi veya kişisel çözüm ve kararlardan uzak durmamız gerekiyor.
İşte o zaman 80 milyonu nasıl doyururuz endişemizi çözeceğimiz gibi, hem kendimize hem de etrafımızı besleyecek potansiyelimizi ortaya çıkartabiliriz.